Pandemiyle birlikte dünya genelinde olduğu gibi ülkemizde de ciddi ekonomik daralmalar yaşıyoruz. Bu daralmalar üzerinden toplum mühendisliği yapma gayreti içerisinde olanların koro halinde yükselen sesleri dikkatlerden kaçmıyor. Onlar, Türkiye’nin tarihsel ve kültürel bağlarının bulunduğu coğrafyalara yardım elini uzatmasını ve bu bağı kuvvetlendirmesini hazmedemiyorlar. Ekonomik gerekçeler göstererek, henüz kendimize yetemiyoruz, başkalarına nasıl yardımcı olabiliriz ki, diyerek toplumda bir infial oluşturmaya çalışıyorlar.
Peki gerçekten öyle mi?
Türkiye’de tüm dünyada olduğu gibi artan bir hayat pahalılığı var. Yüksek enflasyon, TL. nin yabancı para birimleri karşısında değer kaybetmesi gibi göstergeler de ekonominin toparlanması gereğini zaten ortaya koyuyor. Benzer sorunlar, dünyanın birçok noktasında hem de daha şiddetli bir şekilde yaşanıyor.
Osmanlı Devleti’nin bakiyesi durumunda olan Türkiye’nin, tarihsel ve kültürel bağının bulunduğu bu bölgelere el uzatması tabii ve önemli bir durumdur. Ayrıca tarihsel ve kültürel misyonunun bir gereğidir. Bunun görmezlikten gelinmesi yanlışın bizatihi kendisi olacaktır.
Tarihsel ve kültürel misyonun bir gereğidir, dedik, çünkü İslam anlayışı, her zaman müslüman toplumlar arasında, milli ve coğrafi farklılıkları dikkate almadan güçlü bir yardımlaşma ve dayanışmayı tesis etmeye çalışmıştır. Bununla birlikte aynı anlayış, müslümanların mazlum ve mağdur insan ve toplumların yanında yer almasını da emretmiştir.
Bizim oralarda ne işimiz var? diye soranlar, esasında oralarda bulunmanın bizim işimiz olduğu gerçeğini idrak etmekten uzak olanlardır.
Binlerce kilometre uzaktan gelerek, barış, demokrasi ve huzur vaadiyle İslam coğrafyası başta olmak üzere dünyanın birçok yerine konuşlanan devletler gördük. Büyük devletler, süper güçler.
Barış ve huzur vaatlerinin gerçekleşmesi bir yana, girdikleri yerleri hem sömürdüler, hem binlerce masum insanın ölümüne hem de her şeyin daha kötüye gitmesine sebep oldular. Savaşlar çıkararak, silah baronlarını ihya ettiler. Buralarda ne işleri var? sesleri nedense çok cılız çıktı.
Türkiye tarihi ve kültürel bağları güçlü bir ülke. Ve bunun gereğini yapmak Balkanlarda, Türki cumhuriyetlerde, Ortadoğu'da, Afrika ve Güney Asya’da bulunmak durumunda. Bir ülke için en büyük zenginlik, maddi ve manevi potansiyelinin farkında olabilmektir. Türkiye bu anlamda zengin potansiyelinin farkında olan bir ülkedir. Bunu açığa çıkarmak ve elini uzattığı yerlerde de mevcut potansiyelin ortaya çıkmasını sağlamak önemli bir vizyondur. En az bunun kadar önemli bir başka husus da, memleketindeki olumsuzluklar dolayısıyla kendisine sığınmak durumunda kalanlara, şefkatlice ve kardeşçe kucak açabilmektir. Bu dahi, Türkiye’nin tarihi ve kültürel misyonlarından biridir. Ancak bir başka yazının konusu olduğu için bu kadarlıkla değinmeyi yeterli görüyorum.
Gördüklerimizi, duyduklarımızı ve yaşadıklarımızı daha iyi anlayıp tahlil etmek dileğiyle…
Allah’a emanet olunuz.